ASKERİ YÜKSEK İDARE MAHKEMESİ
2. DAİRE
E. 2005/875
K. 2006/1004
T. 4.10.2006
ÖZET : Dava konusu olayda davacının muhacir statüsüyle Türk vatandaşlığına alınmasından sonra askerlik hizmetinden muaf tutulmasında davacının hatası, hilesi, olumsuz hiç bir katkısı bulunmadığından, davacı tarafından idareyi yanıltıcı veya aldatıcı bir girişimde bulunulduğunun söylenmesi mümkün olmadığından, olayın tamamen idarenin kendi hatasından, hizmetinin iyi işlememesinden kaynaklandığı, “idari istikrarın” tesisi için yeterli sürenin geçtiği, ayrıca “hukuka güven” ilkesi gereğince hukuka aykırı olarak tesis edilen davacının askere sevk edilme işleminin iptaline karar verilmesinin gerektiği sonucuna varılmıştır.
Davacı vekili; 27 Aralık 2005 tarihinde Askeri Yüksek İdare Mahkemesi’nde kayda geçen dava dilekçesinde özetle; müvekkilinin 1989 yılı Haziran ayında Bulgaristan’dan zorunlu olarak sınır dışı edildiğini,23 Haziran 1989 tarihinde yurda giriş yaptığını, 22 yaşını ikmal ettikten sonra muhacirlik statüsünü kabul ederek 26 Eylül 1989 tarihinde Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlığı için müracaat ettiğini ve 18 Temmuz 1991 tarihinde Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlığına alındığını, dolayısıyla 1111 sayılı Askerlik Kanununun 2 nci maddesinin 2 ve 3 ncü fıkrası kapsamında askerlik hizmetinden muaf tutulması gerektiğini, öte yandan Bulgaristan’da davacı hakkında askerlik yapamaz kararı alınmış olması nedeniyle 1111 sayılı Askerlik Kanununun 2 nci maddesinin 9 ncu fıkrası kapsamında da askerlikten muaf tutulması gerektiğini, ayrıca şimdiye kadar da 1111 sayılı Askerlik Kanununun 10 ncu maddesi gereğince geldiği ülkede askerlik yapmış olması nedeniyle askerlikten muaf tutulduğunu, davacı hakkında tesis edilen askere sevk işleminin hukuka aykırı olduğunu belirterek işlemin iptaline ve öncelikle yürütmenin durdurulmasına karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Davacının ilk yürütmenin durdurulması ve müteakip yürütmenin durdurulması istemleri, Askeri Yüksek İdare Mahkemesi İkinci Dairesinin 18 Ocak 2006,19 Nisan 2006 tarih ve GENSEK NO:2005/3399 ,ESAS NO:2005/875 sayılı kararları ve Askeri Yüksek İdare Mahkemesi Nöbetçi Dairesinin 03 Ağustos 2006 tarih ve GENSEK NO:2005/3399, ESAS NO:2006/34 sayılı kararıyla kabul edilmiştir.
Dava dosyasının incelenmesi sonucunda; 15 Ağustos 1967 doğumlu olan davacının 23 Haziran 1989 tarihinde yurda giriş yaptığı, 2510 sayılı İskan Kanununun 6 ncı madde B bendi gereğince Bakanlar Kurulunun 18 Temmuz 1991 gün ve 91/2023 sayılı kararı ile “GÖÇMEN” statüsünde vatandaşlığa alındığı, 17 Şubat 1993 tarihinde son yoklaması yapılarak 1111 sayılı askerlik Kanununun 10 ncu maddesi gereğince askerlik hizmetinden muaf tutulduğu, yurda girdiği tarihte 22 yaşını tamamlamadığı gerekçesiyle hakkında alınan muafiyet kararının iptal edildiği, 02 Eylül 1999 tarihinde Bursa Askeri Hastanesine sevk edildiği, hastanede işlemlerini sonuçlandırmadığı, 09 Kasım 2005 tarihinde tekrar askerlik şubesine müracaat ederek hasta olduğunu ve askerlik yapamayacağını beyan ettiği, askerlik şubesi başkanlığınca askeri hastaneye sevk edildiği ve 13 Aralık 2005 tarihinde “sağlam askerliğe elverişlidir” raporu verildiği anlaşılmaktadır.
Dava konusu ihtilaf; Bulgaristan vatandaşı iken 1989 yılında Türkiye’ye gelen bilahare 18 Temmuz 1991 gün ve 91/2023 sayılı Bakanlar Kurulu Kararı ile Göçmen statüsüyle Türk vatandaşlığına alınan, aynı zamanda Bulgaristan vatandaşlığını da devam ettiren davacının Bulgaristan’da verilen sağlık sebebi ile askere alınmayacağına dair kararın Türkiye’de sayılıp sayılmayacağı ve askerlik hizmetine tabi tutulup tutulmayacağından ibarettir.
1111 sayılı Askerlik Kanunun 2 nci maddesi; “Askerlik çağı her erkeğin esas nüfus kütüğünde yazılı olan yaşına göredir ve yirmi yaşına girdiği sene Ocak ayının birinci gününden başlayarak 41 yaşına girdiği sene Ocak ayının birinci gününde bitmek üzere en çok yirmibir sene sürer. Bu süre, Genelkurmay Başkanlığının göstereceği lüzum, Millî Savunma Bakanlığının teklifi ve Bakanlar Kurulu Kararıyla 5 yıla kadar uzatılabilir veya kısaltılabilir. Yerli nüfus kütüklerinin birinde yazılı olmayan kimselerin yabancı kütükleri yerli kütükleri gibi sayılır.
Muhacirlik çağlarının başlangıcı, geldikleri yılda nüfus kütüklerine geçen yaşlarına ve bu esasa göre hesab olunur. Nüfus doğum kâğıtlarında doğumlarının ay ve günü yazılı olmayanların doğum günleri yılın temmuzunun birinci günü sayılır.
Geldikleri yıl ikinci kanun birinde 22 yaşını bitirmiş olanlar muvazzaf hizmete tâbi tutulmayıp yaşıtları erbaş ve er arasına yedeğe geçirilirler. Bu gibilerin her ne sebeple olursa olsun nüfus kütüğüne yazılmalarının gecikmiş olması, geldikleri zaman yaşlarına göre başlayacak olan askerlik çağlarını geciktirmez. Bunlar nüfus kütüğüne yazıldıkları tarihten başlayarak iki yıl geçmedikçe talim, manevra ve başka iş için silâh altına çağırılmazlar.
Kanunen muhacir tanınmayan mülteciler ve ecnebilerden Türk vatandaşlığına girenler vatandaşlığa alındıkları tarihte hangi yaşta iseler o yaştaki yerli erbaş ve er gibi askerliklerini yaparlar.” hükmünü amirdir.
Yine 1111 sayılı Kanunun 10 ncu maddesinin 10 ncu bendinde; “Türkiye’ye girdikleri tarihte yirmi iki yaşını doldurmuş veya geldikleri memlekette askerlik yapmış oldukları anlaşılan, Türkiye Cumhuriyeti uyruğuna girmiş göçmenler asker edilmezler.” hükmü yer almaktadır.
Belirtilen mevzuat hükümlerine göre davacının Türkiye’ye giriş yaptığı tarihte 22 yaşını tamamlamamış olması nedeniyle emsalleri gibi askere sevki gerekmekte idi. Ancak idarenin savunması ekinde bulunan belgelerden anlaşıldığı üzere davacının askere sevki gerekirken hatalı bir işlem ile 25.02.1993 tarihinde Orhangazi İlçe İdare Kurulu’nun kararı ile askerlik hizmetinden muaf tutulmuştur. Bu kararın mevzuata aykırı olduğu açıktır. Ancak bu kararın mevzuata aykırı olması, aradan uzun yıllar geçtikten sonra 1998 yılında muafiyetin kaldırılarak davacının askerlik yükümlüsü olduğunun kabulüne ilişkin işlemin hukuka uygun olduğu sonucunu doğurmamaktadır.
Somut olayda uyuşmazlığın çözümü için öncelikle davacının 5 yıldan fazla süredir tabi olduğu statüsüne, ilk işlemin hatalı olduğundan bahisle başka bir idari işlemle son verilmesi olgusunun idare hukuku kuram ve uygulaması yönünden tahlili zorunlu bulunmaktadır.
Bilimsel öğretide, idareye bir süre ile sınırlı olmaksızın tasarrufunu her zaman geri alma olanağı tanınacak olursa uyuşmazlıkların sonunun gelmeyeceği idarenin işlemi tesis ederken daha uyanık olamayacağı, dolayısıyla idare edilenlerin hukuki güvenliklerinin sağlanamayacağı esası kabul edilmiş bulunmaktadır.
Yine doktrinde kabul edilen esaslara nazaran, hukuka aykırı bir işlem ancak muayyen bir süre sonraya kadar geri alınabilir. Bu süre geçtikten sonra geri almak olanaksızdır. Muayyen bir süre geçtikten sonra hukuka aykırı işlemin geri alınması da hukuka aykırı olur. Belirli bir sürenin geçmesiyle işlem kanuna aykırı olsa dahi artık kazanılmış hak olmaktadır.
Hukukun bir amacı da kişilerin gerek birbirleriyle gerekse devletle olan ilişkilerde güven ve sürekliliği sağlamaktır. Kanuna aykırı sakat bir işlemin uzun bir süre sonra geri alınması adalet, hakkaniyet, kamu düzeni ve istikrar ilkelerine dolayısıyla hukuka aykırı olur. Topluma ve kişiye hizmetle yükümlü bir hukuk devleti kişiye haksızlık yapmamak ve kendisinin yararlandığı bir süreden kişiye de yararlandırmak zorundadır.
Kanuna aykırı idari işlemlerin bazı haklar doğurması halinde Fransız Hukukunda kanunsuz yapıldığı gerekçesiyle ancak idari dava açma süresi içinde geri alınabilir. Türk Hukukunda ise, kazanılmış hakkın mevzuata uygun yapılmış idari işlemlerden doğabileceği, hukuka aykırı bir işlemin kazanılmış hak doğuramayacağı, ancak yerleşmiş kazanılmış durum yaratabileceği, bu tür işlemlerin dava açma süresi geçtikten sonra geri alınamayacağı kabul edilmektedir.
Yargıtay’ın 27.01.1973 gün ve E.1972/6, K.1973/2 sayılı İçtihatları Birleştirme Büyük Genel Kurulu Kararı ile Danıştay İçtihatları Birleştirme Kurulunun 22.12.1973 gün ve A.1968/8, K.1973/14 sayılı kararında belirtildiği gibi, çok ciddi ve ağır ölçüde hukuka aykırı olmaları nedeniyle hiçbir hukuki değere sahip olmayan ve hukuken yok hükmündeki idari işlemler, yönetilenlerin gerçek olmayan beyan ve bilgilerle idareyi aldatarak yaptırdıkları işlemler, hile ile elde edilmiş işlemlerle idare edilenlerin kolayca anlayabileceği açık hataya dayalı işlemler hukuka aykırı olacakları için bir hak doğurmazlar ve idarece her zaman geri alınabilir.
Sözü edilen bu kararlarda yokluk, mutlak butlan, ilgilinin gerçek dışı beyanı veya hilesi olmamak koşuluyla iyi niyetli kişiler yönünden yanlış bir idari tasarrufun iptal davaları için kanunen müesses (60) günlük dava açma süresinin geçmesinden sonra geri alınması, idari istikrarı, toplumun güven duygusunu ve kamu düzenini zedeleyeceği cihetle sakıncalı görülmüş, bu tür sakat işlemlere yapay bir sıhhat tanınarak idare edilenler, haklarında yapılmış işlemlerin süresiz olarak geri alınabileceği endişe ve tehdidinden kurtarılmış dolayısıyla kişi ile idare arasında eşit ve adil bir denge sağlanmış olmaktadır.
Ancak gerek Danıştay gerekse Mahkememizin yerleşik içtihatlarında, idarenin söz konusu sakat işlemi geri alma bakımından (60) günlük süre esası mutlak bir şekilde kabul edilmemekte, her dosyanın ve olayın özelliği dikkate alınarak ne kadar bir “süre”nin geçmesinin “idari istikrar” ilkesi bakımından yeterli olabileceği belirlenmektedir. İşte, dosyasına göre saptanacak olan bu sürenin geçtiği saptanacak olursa, ayrıca işlem yok hükmünde değilse ve ilgilinin hile ve yalan beyanı yoksa, idarenin işlemini geri alması kabul edilmemekte; “idari istikrar” ilkesi ve sosyal hukuk devleti olgusu dikkate alınarak işlemin iptaline karar verilmektedir. (AYİM.1.D.nin 08.12.1997 tarih ve E.1997/125, K.1997/233 sayılı kararı)
Dava konusu olayda davacının muhacir statüsüyle Türk vatandaşlığına alınmasından sonra askerlik hizmetinden muaf tutulmasında davacının hatası, hilesi, olumsuz hiç bir katkısı bulunmadığından, davacı tarafından idareyi yanıltıcı veya aldatıcı bir girişimde bulunulduğunun söylenmesi mümkün olmadığından, olayın tamamen idarenin kendi hatasından, hizmetinin iyi işlememesinden kaynaklandığı, “idari istikrarın” tesisi için yeterli sürenin geçtiği, ayrıca “hukuka güven” ilkesi gereğince hukuka aykırı olarak tesis edilen davacının askere sevk edilme işleminin iptaline karar verilmesinin gerektiği sonucuna varılmıştır.
Açıklanan nedenlerle;
Davacı …………………’in askere sevk edilmesi işleminin İPTALİNE